Osmanlıda iskan ve göç
OSMANLIDA İSKÂN VE GÖÇ
Issız bataklık ve bakımsız alanları tarıma harap ve boş yerlerin
iskâna açılması için devletin buralarda iskân siyasetini uygulaması
gerekiyordu. Bunun devletin iktisadi
hayatında olumlu tesirleri oluyordu.
Kervan yolları boyunca yâda insanların yolculuk yaptıkları bölgelerde
korkulu ve ıssız yerlere devlet aşiretleri iskân ederek bu bölgelerin hem
şenlendirilmesini hemde güvenlik sorunlarını çözmüş oluyordu.
İskân içe ve dışa dönük olarak yapılıyordu. Dışa dönük iskânda
devletin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde sık sık başvurulan yollardan bitiydi.
Fethedilen yerlere özellikle esnaf ve
sanatkârlar ticaret ehli kimseler yerleştiriliyordu. Buna Örnek fetihten
sonra Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden esnaf ve sanatkârların İstanbul’a iskân
edilmeleridir.
Konar Göçer Türkmen guruplarının
Rumeli’ye iskân edilmeleri Gelibolu
Yarımadasının Orhan Gazi döneminde Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle birlikte
başlamıştır.
Yıldırım döneminde tuz yasağına uymayan Saruhan bölgesinden bir Yörük
gurubu Filibe taraflarına iskân edilmişti.
Rumeli’de ki Yörük taifeleri içinde en geniş sahaya yayılmış olan
Selanik Yörüklerdir. Bunların yoğun biçimde yaşadıkları yerler bugünkü
Makedonya ile Teselya bölgesiydi.
Yavuz Sultan Selim Tebriz’i ele geçirdikten
sonra buradaki 1000 kadar ilim ve sanat erbabını İstanbul’a iskân etmiştir.
Ayrıca Arnavutluk’ta Osmanlı hâkimiyetini tehdit eden bazı soylu
kişiler ve asker aileleri Trabzon’a sürgün edilerek iskân edilmişlerdir.
Devletin toprak kaybettiği
yıllarda da dıştan içe doğru iskân hareketleri sık olarak görülmüştür.
Türkmenler Yörükler Aşiret ve
cemaatler iskân siyasetinin önde gelen kesimleridir.
Genel olarak Kızılırmak ve
doğusunda kalan Türkmen aşiretlerine Türkmen batısında kalan Ege Marmara ve
Rumeli de yaşayan aşiretlere ise “Yörük” tabiri kullanılırdı.
Bu durum umumi olmayıp Maraş ve
çevresinde yaşayan Dulkadirli Türkmenleri içinde “Yörük” tabirinin kullanıldığı
bilinmektedir.
Boyların başında idari işleri yürüten cesareti
mali gücü ve doğruluğu ile tanınmış kimseler asından seçimle iş başına gelen
Boy Beyi bulunurdu.
Özellikle Sultan lll. Ahmet
devrinde Anadolu’daki Derbend ve hanlar tamir edilerek güvenli hale getirilmiş
ve iskâna açılmıştır.
Konargöçer teşekküllerin vergi
gelirleri mukataaya verilerek tahsil edildiğinde başlarına devlet tarafından
Voyvoda adı verilen bir idareci tayin olunurdu. Voyvodalar başında bulunduğu
topluluğun vergilerini toplamak inzibati sağlamak gibi vazifeleri yerine
getirmekteydiler. Bu voyvodalara Türkmen voyvodası ve ya Türkmen Ağası denirdi.
Halep ve Yeni il Türkmenleri
koyunculukla şöhret bulmuşlardı. Türkmenler koyunlarını büyük şehirlerin ve
sefer zamanında ordunun ihtiyacını karşılamak için yetiştiriyorlardı.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında
her Yörük gurubuna ait bir tahrir defteri düzenlenmiştir.
Osmanlıların kuruluş döneminde
sürgün metoduyla Rumeli’ye yapılan iskanlarla illi bilgiler Aşık Paşazade Oruç
Bey Neşri gibi Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde yer almaktadır.
Devletin kötü gidişini durdurmak
ve bozulmaları önlemek için Köprülü Fazıl Mustafa Paşa sadareti zamanında 1691
senesinde Anadolu ve Suriye topraklarında yaşayan konargöçer teşekküllerin
iskân edilmelerini kararlaştırmıştır.
Bir Ulus küçükten büyüğe doğru
sırayla Oba, Mahalle, Oymak, cemaat, aşiret ve boylardan meydana gelirdi.
Rumeli’ye yerleştirilen Yörük
grupları ileriki yıllarda fetihlerin hazırlanmasında önemli vazifeleri yerine
getirmekteydiler.
Derbentçi olrak tayin edilen kişi
yada köyün eline muafiyetlerini gösteren birer belge verilirdi.. Tanınan
muafiyetler her padişahın tahta çıkışında diğer resmi görevlilerde olduğu gibi tecdid beratı ile yenilenirdi.
Bir derbentin hudutname ile belirlenmiş toprakları
derbentçiler arasında hiçbir anlaşmazlığa meydan vermeyecek şekilde
bölünmekteydi.
Tanzimat döneminde derbentlik
teşkilatı kaldırılmaya başlanmış ve yerine zaptiye
teşkilatı kurulmuştur.
Menzilde, menzilci, menzil
kethüdası, ahur kethüdası, seyis, odacı, sürücü, aşçı gibi hizmetliler ile
menzilin asıl yükünü çeken ve menzilkeş olarak isimlendirilen menzil köy ve
kasaba ahalisinden oluşan bir grup bulunurdu.
Şehirlerarasındaki yollar
üzerinde yaptırılan ve kuruluşları bakımından çeşitli ihtiyaçları karşılayacak
şekilde olanlara ise kervansaray denilmektedir.
Osmanlı idaresi ikinci Mahmut ile
birlikte merkezileştirme projesini uygulamaya koyunca Hıristiyan din adamları
tedrici bir şekilde yerlerini kaybetmeye başladılar. Kısaca Hıristiyanların
padişahlığından din adamlığı mevkiine indiler.
1895-1908 yıllar arası Makedonya
Abdülhamid’e muhalif olanların birleştiği ve buluştuğu bir merkez haline geldi.
Osmanlı toplumu kendi coğrafyasındaki göçleri
muhacir, muhacerret, sürgün, tehcir, caliye, ev göçü, hane göçü, çiftbozan,
sılacı, gurbetçi ve yaban gibi kelimelerle tanımlamıştır.
Bazı göçmen grupları karayolu ve
sürüleri ile göç yapmış Rusya bunların sınırdan uzak bölgelere yerleşmek
kaydıyla göçüne izin vermiştir. Bu neden le bu göçlerle gelenler Diyarbakır,
Siirt, Harput, Sivas, Muş, Van, Hınıs ve Bayburt’a yerleştirilmişlerdir.
Girit adasında 1820 li yıllarda
129 bin Hıristiyan 160 bin Müslüman yaşamaktaydı. 1821 de Giritli Rumlar Mora
isyanına destek verdiler.
Edirne’nin gayrimüslim sakinleri
bir taraftan Bulgar işgal kuvvetlerini tebrik ediyor, diğer taraftan
Müslümanların evlerini basıp mallarını gasp ediyordu.
1821-1914 yılları arasında
Balkanlardan göç eden Türk nüfusun yaklaşık 1.800.000 kadar olduğu tahmin ediliyor.
Kuzey Afrika’dan Anadolu ve ortadoğuya yönelik göçler kitlesel olmamakla
beraber yinede gerçeklkeşmitir.
Osmanlı coğrafyasına 1820lerden
1920 ler kadar 4 milyonu aşkın nüfusun göç ettiği söylenebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder